İstanbul'da 23 Ekim 2023 tarihinde yerel saatle 15:45'te meydana gelen 6,2 büyüklüğündeki deprem, şehirde yaşayanların yüreğini ağzına getirirken, deniz yüzeyinde de etkilerini anında gösterdi. Kısa süreli bir panik ve endişe yaratan bu doğal afet, hem yıkıcı gücünü hem de İstanbul'un coğrafi olarak ne denli aktif bir deprem bölgesinde bulunduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Depremin merkez üssü Marmara Denizi'nin açıkları olarak belirlenirken, İstanbul’un özellikle kıyı kesimlerinde dalgaların yükselmesi, uzmanlar tarafından deniz tabanının harekete geçmesinin doğrudan bir sonucu olarak değerlendirildi.
Depremin hemen ardından İstanbul Boğazı ve çevresindeki denizlerde gözlemlenen dalgalanma, birçok vatandaşın endişe duymasına sebep oldu. Jeofizik uzmanları, deniz yüzeyinde meydana gelen bu yükselmenin, depremin deniz tabanındaki sarsıntılarla doğrudan ilişkili olduğunu açıkladı. Deprem sırasında deniz tabanında oluşan hareketlilik, suyu yukarıya doğru iterek dalgaların yükselmesine sebep oldu. Ancak uzmanlar, bu tür durumlarda herhangi bir tsunami tehlikesinin olmadığı konusunda da vatandaşları bilgilendirdi. Daha önceki büyük depremlerin ardından benzer durumların yaşandığını belirten uzmanlar, bu dalgaların normal seyir izlediğini vurguladı.
İstanbul, tarihsel olarak sıkça depremlerle gündeme gelmiş bir şehir olarak biliniyor. Son yıllarda yapılan araştırmalar, İstanbul'un fay hatları üzerindeki konumu sebebiyle büyük bir riske maruz kaldığını gösteriyor. Sakarya Fayı ve Kuzey Anadolu Fayı, İstanbul'u doğrudan etkileyen en ciddi fay hatları olarak öne çıkmakta. Bu nedenle, İstanbulluların deprem konusunda bilinçlenmesi ve gerekli önlemleri alması hayati önem taşıyor. 1999 Gölcük depreminin ardından şehirde birçok binalar güçlendirilmiş olsa da, hala risk altında olan yapılar mevcut. Uzmanlar, her bireyin evinde acil durum eşyalarını bulundurmasını, deprem anında nasıl hareket edeceklerine dair bilgi sahibi olmasını ve toplumsal olarak dayanışma içinde olmayı önermekte.
Olay sonrası İstanbul Valiliği ve AFAD tarafından da hızlı bir şekilde açıklama yapıldı. Yerel yönetim, depremle ilgili herhangi bir olumsuz durumun yaşanmadığı bilgisini paylaşarak halkın gönlünü rahatlattı. Ancak yapılan bu tür açıklamalar, toplum içerisinde depremin verdiği kaygıyı tam anlamıyla gideremedi. Özellikle gençler ve çocuklar, böyle bir durumu ilk kez deneyimledikleri için oldukça tedirgin oldular. Sosyal medyada bu deprem anının paylaşımları da hızla yayıldı; bazı vatandaşlar, deprem anında yaşadıkları anlık paniği videolara kaydetti.
Marmara Denizi, İstanbul'un kuzeyini ve batısını çevreleyen önemli bir doğal su yolu olması itibarıyla sibirasyon yöntemi ile yapılan çeşitli araştırmalar gösteriyor ki, yüzyıllar içerisinde deniz altında oluşan fay hatları, büyük depremlerin tetikleyicisi olabilir. Bu nedenle, bölgedeki deniz araştırmalarının daha sık yapılması gerektiği görüşü, jeologlar tarafından dile getiriliyor. Uzmanlar, deniz alandaki yarıkların ve fayların izlenmesinin, İstanbul'un gelecekteki deprem riskinin daha iyi anlaşılmasını sağlayacağını savunuyorlar.
Sonuç olarak, İstanbul'da meydana gelen bu 6,2 büyüklüğündeki deprem, sadece anlık bir olay değil, aynı zamanda kentin gelecekteki doğal afetlerle olan ilişkisini gözler önüne serdi. Şehirde yaşayanların bu gibi durumlara hazırlıklı olmaları, hem bireysel güvenlikleri hem de toplumsal dayanışma açısından büyük önem taşıyor. Unutulmamalıdır ki, doğanın gücü her zaman bir bilinmezlik taşıyor ve bu tür olaylar tekrarlanabilir. Deprem öncesi, sırası ve sonrası için alınacak önlemler, hem insanların hayatını kurtarmak hem de şehirlerin sürdürülebilirliğini sağlamak açısından kritik bir rol oynuyor.